Tur Teklifleri

BAŞKENT ANKARA’DA ETKİLEYİCİ BİR KÜLTÜR MOZAİĞİ SUNAN BEYPAZARI İLÇESİ

İç Anadolu Bölgesi’nde yer alan Beypazarı, Ankara’ya bağlı bir ilçe. Başkent Ankara’ya yaklaşık 95 km uzaklıkta bulunan bu tarihi ilçe, misafirperver konakları kadar cömert insanlarıyla da dikkat çekiyor. Günümüzde özellikle yerli turistler tarafından sıklıkla ziyaret edilen bu turistik alanın, tarih boyunca pek çok medeniyeti ağırladığı tarihi kaynaklarda da görülebiliyor. Dolayısıyla bu bölge, farklı kültürlerin izleri ile zenginleşiyor. Beypazarı güveci ve Beypazarı kurusu gibi geleneksel lezzetleri, telkari ve dokumacılık gibi çeşitli el sanatları ile öne çıkan Beypazarı, tüm kültürel değerleri ile ziyaretçilerini etkilemeyi başarıyor.

Ankara’nın şirin ve sevimli bir ilçesi olan Beypazarı, Anadolu kültürü ile harmanlanan ve tarihi yansıtan tüm değerlerinin yanı sıra zengin mutfağı ve doğal güzellikleriyle de dikkat çekiyor. Beypazarı’nda gezilecek yerler sadece tarihi evler ile sınırlı değil doğal güzellikleri, tarihi yansıtan müzeleri,  yörenin birbirinden güzel el sanatları ile zenginleşen çarşıları da ziyaretçilerini bekliyor.

Beypazarı’nın tarihi, ilk çağ zamanlarına kadar uzanıyor. Burada tarih sahnesine ilk çıkanların Hititler olduğu biliniyor. Ardından Frig, Galat, Roma, Bizans, Anadolu Selçuklu ve Osmanlı Devleti bu bölgede söz sahibi oluyor. İstanbul ve Bağdat yolu üzerinde bulunan Beypazarı, önemli bir ticaret merkezi olduğu için de tarih boyunca dikkatleri üzerine çeken bir bölge oluyor.

Beypazarı’nın ilk adı, bilindiği kadarıyla anlamı “Kaya Doruğu Ülkesi” olan Lagania idi. 6. yüzyıla tarihlenen bir dönemde, Doğu Roma (Bizans) İmparatoru Anastasios’un Lagania’yı ziyaretinin ardından kentin adı Lagania – Anastasiopolis (Anastasios Kenti) olarak değiştirildi. Osmanlı zamanlarında ise Tımarlı (Anadolu) Sipahi Merkezleri’nden biri olarak öne çıkan bölgeye, Sipahi Beyi ile ticari ve ekonomik durumlar düşünülerek, zamanla günümüzdeki haline dönüşmüş olan Beğ Bazarı adı verildi.

BEYPAZARI GEZİSİNE DAİR DETAYLI PROGRAM VE ÜCRET İLERLEYEN SÜREÇTE BELİRLENECEKTİR.

GÜZEL ATLAR DİYARI; KAPADOKYA

Denildiğine göre, Kapadokya kelimesi aslen Farsça bir kelime olup, kelimenin orijinali Katpa Tuka’dır. Günümüzde, İngilizce Cappadocia ve Türkçe Kapadokya olarak söylenen bu kelime “Güzel Atlar Ülkesi” anlamına gelirmiş. Gene rivayetlere göre, Roma İmparatorluğu ve Persler arasındaki savaşlarda Persler galip gelerek Kapadokya bölgesini ele geçirmişler ve bu bölgede yetişen çok güçlü ve güzel atları da ganimet olarak almışlar. İşte bu atlardan dolayı da sözkonusu bölgeye, “Güzel Atlar Ülkesi” manasına gelen “Katpa Tuka” denilmiştir.

Sadece Türkiye’nin değil, dünyanın en popüler turizm merkezlerinden biri olan Kapadokya’nın ünü tesadüf değil. Kalkolitik çağdan beri bir yerleşim yeri olarak kullanılan ve büyülü atmosferiyle UNESCO’nun Dünya Mirası Listesine girmiş olan Kapadokya hakkında öğrenecek çok şey var. Kapadokya toprakları, günümüze kadar çok farklı uygarlıklara ev sahipliği yapmıştır. Bu topraklarda yaşadığı bilinen en eski uygarlık Asurlar olarak kaydedilmiştir. Asurlardan sonra bölgenin Hititlerin hakimiyeti altına girmesiyle birlikte bölgede büyük bir imparatorluğun da temelleri atılmıştır. MÖ. 12’inci yüzyıla kadar süren Hitit egemenliğinden sonra bölgede karanlık bir dönem başlar. MÖ. 332’de krallıklar arasında çıkan çatışmalar, ticaret yollarına hakim olma mücadelesi ve Büyük İskender’e karşı gösterilen direnişler, Kapadokya tarihinin zenginliğini anlamaya yeter. Sonraları bölgeye Hristiyanların gelmesiyle birlikte yeni bir çağ başlar. 7 ila 13’üncü yüzyıllar arasında baskılardan kaçan Hristiyanların sayısının artmasıyla birlikte Kapadokya en önemli Hristiyanlık merkezlerinden biri haline gelmiştir.  Coğrafi konumu ve iklim özelliklerinin etkisiyle uygarlıkların cazibe merkezi haline gelmiş bu topraklarda yapılan kazılarda, yerleşim yerlerinin Kalkolitik döneme dayandığı tespit edilmiştir. 

Volkanik patlamalar sonrasında bu volkanlardan çıkan lavlar, platoya yayılarak plato üzerinde yumuşak bir tüf katmanı oluşturmuştur. Bu tüflerden bazıları, sert bazalt içeren bir lav katmanıyla kaplanmıştır. Zamanla bazalt çatlayarak parçalara ayrılmıştır. Yağmur, nehir, göl ve rüzgarların da etkisiyle tüf katmanı erozyona uğramaya başlamıştır. Elbette bu faktörlerin çeşitliliği bunlarla sınırlı değil. Hava sıcaklıklarındaki değişim de Peri Bacalarının oluşumuna katkıda bulunan faktörlerden biridir. Kapadokya, tarihi dokusu ve doğal güzelliklerinin yanı sıra inanç turizmi açısından da çok önemli bir konumdadır. Roma İmparatorluğu’nun baskısından kaçan ilk Hristiyanlar bu bölgeye yerleşmiş ve ibadetlerini gizlice yerine getirmek için Selime Katedrali’ni inşa etmişlerdir. Hem ibadet etmelerini hem de düşmanlarına karşı korunmalarını sağlayan bu yapı, Kapadokya’da en çok ziyaret edilen tarihi yerler arasında yer almaktadır. Bölgenin ilk Hristiyanlar için önemi bununla sınırlı değildir; 313’te imzalanmış olan Milano Fermanı özgürce ibadet edebilmelerine izin verirken Ortodokslar ilk yüksek sesli ayinlerini de Kapadokya’da gerçekleştirmişlerdir. Hristiyanlık tarihindeki bu etkisi, Kapadokya’nın her yıl inanç turizmine ev sahipliği yapmasını sağlamaktır.

Kapadokya’nın günümüzde bu kadar popüler bir merkez olmasının pek çok meşru sebebi var. Kapadokya’nın tarihi, Kapadokya’nın oluşumu, bölgenin Hristiyanlar açısından önemi ve eşi benzeri olmayan doğal güzellikleri büyük önem taşır. 2019 yılında Kapadokya Alan Başkanlığı hakkında yönelik çıkarılması da bölgenin korunmasına yönelik çalışmaların artmış olduğuna işaret eder. Dünyadaki en eşsiz miraslardan biri olan Kapadokya, nesiller boyu varlığını koruyacak bir inci tanesi gibi İç Anadolu’da parlamaya devam ediyor. 

KAPADOKYA GEZİSİNE DAİR DETAYLI PROGRAM VE ÜCRET İLERLEYEN SÜREÇTE BELİRLENECEKTİR.